Espas Sanat Blog

Sanatsal Paylaşımlar ve Haberler

Tarihin En Korkutan Film Müzikleri

Bir filmi izledikten sonra aklınıza en çok kazınan şey ne olur? En önemli sahnede oyuncunun mimiği, filmin son karesi veya jenerik müziği. Filmleri pek çok yönden sınıflandırıp pek çok özelliklerini karşılaştırabilirsiniz ancak bugün biz burada “müziği ile anılan” filmleri anacağız. Tabi Rocky’den Titanic’e kadar birçok türe girişmeyelim dedik. O yüzden alanımızı biraz daha daraltıp korku film müziklerini sıralayalım. Bestecileri ve yapım hikayeleri ile beraber geçmişten günümüze korku filmlerinin müzikleri.

Bride of Frankenstein (1935)

Filmin yönetmeni James Whale, Frankenstein filmine çok az müzik koyulmasını istedi. Daha sonra Universal Pictures, Franz Waxman’ı verimli bir beste oluşturmasını ve “Tanrılar ve Yaratıklar” dünyasına müziksel olarak hayat vermesi için görevlendirdi. Sanatçı, 22 kişilik stüdyo orkestrası himaye ederek herkesin beğeni ile karşılık vereceği müzikleri üretti.

Horror of Dracula (1958)

1950’de yazdığı hikaye ile “Seven Days to Noon”a, Oscar’da senaryo ödülü getiren James Bernard daha sonra kariyerine film bestecisi olarak devam etti. Britain’s Hammer Films için yaptığı bir dizi gotik korku müzikleri övgü topladı. Bernard, Horror of Dracula’nın ana başlık melodisi için Kont Dracula’nın (Christopher Lee) art niyetini göstermek adına, eşsiz üç notluk ostinato (Bir motifin, pes seslerde sürekli olarak tekrarlanması) kurdu. Orkestra nerdeyse tam anlamıyla Draculanın adını enstrümanlarıyla duyurdu. Bernard’ın çılgın Dracula teması, bir motif tonunu ikiye katlayarak yarattığı uyumlara karşı çıkarak faydalı hale geldi.

Psycho (1960)

New York’lu Bernard Herrmann’ın “Psyhco” müziği, tüm zamanların en tanınmış korku film müziği olma özelliğini koruyor. Ancak filmin yönetmeni Alfred Hitchcock, az daha bu müthiş filminin doruk noktası olan meşhur duş sahnesini, müziksiz bir şekilde seyirciye aktaracaktı. Neyse ki güvenilir ortağı Herrmann, Hitch’i kendisinin sadece yaylı çalgıları kullanarak sakin bir ton yaratmaya izin vermesine ikna etti. Psycho’dan sonra çığlık atan kemanların ve çelloların sesini işittiğimizde ürkmemek elimizde olmuyor.

Jaws (1975)

Steven Spielberg’in “vahşi köpek balığı”, John Williams’ın müzikleri olmadan neye benzerdi? Belki de bu müzik, filmi izlemeyen kişilerin bire korkulu rüyası haline geldi. gişe rekorlarını kıran filmi, ebediyen alevlendirdi. Yönetmen de Jaws’ın bu devasa başarısının Williams’ın, notalarına borçlu olduğunu kabul ediyor. Hatta filmden sonra eser hakkında yazılan yazılarda şunu fark ettik: “Biz köpek balığından değil, onun geleceğini anımsatan müzikten korktuk.”

The Omen (1967)

Jerry Goldsmith, The Omen sayesinde Oscar’da “En İyi Film Müziği” ödülünü evine götürürken, “Ave Satani” (çok yaşa, şeytan!) şarkısıyla da “En İyi Orijinal Müzik” dalına aday oldu. Goldsmith’in yaptığı müzikler sinema tarihindeki gelmiş geçmiş en korkutucu “tonlardan” biri olarak kaldı. Ayrıca sanatçının kalın bir dizi devamlılığı ve yaratıcı korosu, The Omen’ın müziğini korkunç yüksekliklere taşıyor.

Suspiria (1977)

İtalyan yenilikçi bandosu Goblin’in “müziksel saldırısı”, Dario Argento’yu dünya çapında tanınan filmini daha da akılda kalıcı hale getirdi. Bu senfonide, besteci Claudio Simonetti önderliğinde inleyen ekip, cadıların ekrandaki görüntülerinin üzerine ciddi bir ürkünçlük saldı. Bu bangır bangır duyduğunuz müzik Argento’nun, “ışık oyunları” ile beyazperdeyi renkten renge boyayarak geç saatlere kadar uykunuzu kaçıracaktır.

Friday the 13th (1980)

Friday the 13th serisinin bestecisi Harry Manfredini’in fısıldayan “ki..ki..ki…ma…ma…ma” teması (yaz kampı doğrayıcısının “öldür onu, anneciğim” kelimelerinden çıkarılmıştır) hepimizin gerim gerim gerilmesine sebep olmuştur. Bu fısıltıyı duyup da “bana bir şey olmaz” diyen karakterin en fazla birkaç sahnelik ömrü kalmıştır. Manfredini’nin müziği hiç ödül yakalayamamış olsa da bu kusursuz ölüm fısıltısına yabancı kalan yoktur.

Candyman (1992)

Clive Barker’ın “Yasak” isimli hikayesi, Chicago projesinde korkunç bir şekilde dünyaya gelen şehir efsanesinin yaşamına ilham verdi. Sıradan olmayan bir korku filmi hedefleyen yönetmen Bernard Rose, yenilikçi bir klasik besteci olan Philip Glass’a müziğine kulak kabarttı. Glass işi kabul ederek heyecan verici korosuna ve zarif orguna güvenerek kendine özgü bir gotik beste ortaya çıkardı. Bestecinin rüya gibi güçlü tonları seyirciyi, ciddi derecede sersemletti. Ayrıca onları, kasvetli bir havanın içine atacak kadar yoğun bir müzik atmosferine soktu. Tabi Barker’in hikayesi ve Rose’un yönetmenliği yeterince başarılı olmasaydı Glass ne yaparsa yapsın seyirciyi böyle bir duygu durumunun içine sokamazdı

İletişim

Bizi çekinmeden arayıp bilgi alabilirsiniz!

Balçova, İzmir

info@espassanat.com.tr
0533 590 34 55