“Kelimelerle ifade edilemeyeni ve sessiz de kalamayanı ifade eder” demiş Victor Hugo müziğin doğası için… Müzik, evrenin ruhundan gelir; zihni çok uzaklara götürür ve her şeye bir can, bir enerji verir. Ortaya çıkan her müzik; bilinci, bilinç dışına bağlama; uyuyan ruhları uyandırma gücüne sahiptir. Doğa, insanı yarattığında, ona aynı zamanda ruhani bir hediye verdi. Bu hediye, enstrüman ve müzisyenlerdir. Belki de bu yüzden pek çoğumuza bir müzik aleti çalabilen, durup dururken birdenbire bir beste ortaya çıkarabilen müzisyenler diğer insanlardan daha ilginç ve ilgi çekici gelmişlerdir. Bizatihi, onlar bizim duyamadığımız sesleri duyar, bizim bilmediğimiz ya da anlayamadığımız bir dilde hem konuşur hem de yazarlar.
Bugün müzik aleti olarak sayılabilecek flüt, piyano, gitar, davul, gayda, borazan, org, insan sesi ile uzuvlarımız ve daha niceleri mevcut. Bu enstrümanlar, hastalıklı ve kötücül ruhları iyileştirme ve mutlu bir insanı daha da mutlu etme gücüne sahip sonsuz bir müzik üretiyorlar! Zihnimizi ve bedenimizi kopmaz bir bağla birbirine bağlayarak duygusal anlamda otantik ve etkileyici biri olmamıza yardımcı oluyorlar. Aşağıda herhangi bir sıralama olmaksızın, çalması en zor müzik aletlerinden oluşan bir liste sizi bekliyor.
1. Bateri/Davul
Bateri/davullar, müzik enstrümanlarının perküsyon (vurmalı) grubuna aittirler. “Tambur başı” veya “davul derisi” adı verilen en az bir membrana (kaplama) sahiptirler ve bir kabuk üzerinde gerilip, bir davul çubuğu kullanılarak vurulurlar. Temel tasarımı değişmeden kalmıştır ve gezegenin en eski müzik aletidir. Diembe, bir tür davul olarak tek bir davulcu tarafından çalınabilirken, bongo davulları ve timpani gibi müzik aletleri iki ya da daha fazla davulcu gerektirir. Benzer şekilde, bir caz davulcusu yüksek tiz ve yankı yapan davullar isterken, bir rock davulcusu düşük tiz, gürültülü ve keskin olan davulları tercih edebilir. Bugün el yapımı davullar, dokunsal doğaları nedeniyle müzik terapilerinde kullanılıyor. Yüzyıllar boyunca geri davullar dini törenlerde kullanıldı.
2. Akordeon
Akordeonlar körüklü bir kutu şeklinde olan müzik aletleri ailesindendir. Ayrıca konuşma dilindeki kullanımıyla “squeezebox” olarak da bilinir. Ağız mızıkası olarak bilinen “armonyum” da aynı aileye aittir. Bir akordiyonist, tuşlara basarken körüğü sıkıştırarak veya genişleterek akordeonu çalar. Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika’da akordeon halk müziğinde yaygın olarak kullanılır. Klasik müzikte solo bir enstrüman veya eşlikçi olarak da kullanılır. Akordeon, bir çalgı aleti olan Yunan harmonikosundan türetilen ve harmonik veya müzikal anlamına gelen “harmonika” olarak da bilinir.
3. Klasik Gitar
Klasik gitar, klasik müzikte kullanılan ahşaptan yapılma bir akustik gitardır. Gitar ailesine aittir ve üzerinde altı teli vardır. Klasik gitar, modern zamanların gitarına benzer biçimde inşa edilmiştir ancak aynı zamanda, Fransa ve İtalya’nın eski romantik gitarlarını andırır. Naylon gibi polimerler, klasik bir gitarın üzerinde bulunan ince bir tel sargı şeklindeki bas tellerini yapmak için kullanılır. Modern klasik gitara şekil veren 19. yüzyıl İspanyol luthiye (çalgı yapan kişi) Antonio Torres Jurado’nun tasarımlarıydı. Dünyaca ünlü müthiş bir dans olan flamenko dansına hayat veren ünlü flamenko gitarı, klasik gitardan geliştirildi. En eski klasik gitar; ud, vihuela ve barok gitarın bir karışımı olarak yaklaşık dört yüz yıl önce icat edilmişti.
4. Piyano
Piyano, bir klavye kullanılarak çalınır. Klasik ve caz müziğinde solo performanslar, oda müziği eşliğinde gerçekleştirilen prodüksiyonlar ve prova için kullanılır. Ses kartı ve metal teller koruyucu bir tahta kutunun içinde muhafaza edilir. Dünyanın en tanıdık enstrümanlarından biri olan piyano, İtalyanca pianoforte denen bu enstrümanın adının kısaltılmış halidir. Piano ve forte, İtalyanca “yumuşak” ve “güçlü” anlamına geliyor, bu da piyanistin tuşlara dokunduğunda piyanonun ürettiği ses seviyesindeki değişimleri ifade ediyor.
5. Arp
Arp, telli çalgılar kategorisine ait çok telli bir müzik enstrümanıdır. Teknik olarak bir arp, bir boyun, rezonatör ve yere dik olarak konumlandırılmış tellerden oluşur. Naylon, bağırsak, tel veya ipek, arpın tellerini yapmak için kullanılır. Mozart ve Dussek gibi birçok barok ve klasik besteci, arpları konserler ve orkestralarda solo bir enstrüman olarak kullandılar. Caz müziğinde bir tarz olan “hot music” dünyasında öncü olan Casper Reardon, caz müziğinde arp kullanan ilk kişiydi. Tasarımlarında düzenli olarak geliştirmeler yapılması, arpın modern müziğin içinde daha çok yer etmesine olanak sağlıyor.
6. Gayda/Tulum
Gayda, kamıştan yapılmış çift düdük ve tulumdan oluşan, tiz sesli, nefesli bir enstruman. Avrupa, Anadolu, Kafkasya, Basra Körfezi ve Kuzey Afrika çevresinde heyecan verici müzikler yaratmaya devam ediyor. Hayvan derisinden yapılma tulumu şişirmek için içine hava pompalanır. Bir kamışı bulunan kıvrımlı borudan, sürekli pes bir ses çıkar. Tulumda, bunun yanısıra çift düdük bulunan çift kamışa üfürme yapılır. Çifte düdüğün melodi çalmaya olanak veren parmak delikleri vardır. İlk önce üfleme borusundan üflenerek tulum şişirilir. Ardından dem borusuyla kamışı seslendirmek için bu tulum sıkıştırılır. Eski tulumun sesi İskoç gaydalarından rahatlıkla ayırt edilebilir. Tulumun kökeni ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor. Oxford Müzik Tarihi kayıtlarına göre, en eski tulum, MÖ. 1000 yılında Anadolu ve Ortadoğu’da geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Hitit İmparatorluğu’na bağlı Euyuk şehrinde bulunan bir tablette görülüyor.
7. Obua
Tahtadan yapılmış nefesli çalgılar ailesine ait çift dilli bir enstrüman olan obua, metal anahtarlar, konik bir delik ve genişletilmiş bir zil ile yaklaşık 65 cm uzunluğunda tahtadan bir tüptür. Bir obuacının çaldığı ayırt edici obua melodisi “parlak” olarak tanımlanır ve aletin içine üflenmesi sonucu bir hava sütununun titreşmesiyle ortaya çıkar. Enstrüman, mevcut ismini almadan önce “hautbois”, “hoboy” veya Fransızca “hoboy” olarak adlandırılmıştı. Sprightly Companion adlı kitap, obua için “en az trompet kadar görkemli ve etkileyici” anlamına geldiğini söylüyor. Çok çeşitli müzik enstrümanları arasında, berrak ve delici sesi sayesinde obualar en kolay duyulabilir müzik aletleridir. Kamış, üretilen sesin üzerindeki önemli etkisinden dolayı bir obuanın en önemli parçasıdır. Ahşaptan yapılma nefesli ve çift dilli bir eski zaman müzik aleti olan “Shawm”dan geliştirilen obua, 17. yüzyılda ortaya çıktı.
8. Org
Org, bir veya daha fazla bölümden oluşan bir klavye enstrümanıdır; her biri ya elle ya da ayaklarla çalınan farklı bir klavyelere sahiptir. Saatin yanısıra, Sanayi Devrimi öncesinden kalma, en karmaşık insan yapımı mekanik eserlerden biri olarak görülür. Org, hidroliği icat eden İskenderiyeli Ktesibios zamanından bu yana Batı müziği geleneğinin kalbi ve ruhu olmuştur. Bir orgun en ayırt edici özelliği, en kısık ve hafif sesten en güçlü ve yüksek sese kadar uzanma yeteneğidir. Wolfgang Amadeus Mozart, orga “enstrümanların kralı” adını vermişti.
9. Korno
Korno, salyangoz kabuğu gibi kıvrımlı, bakır borudan yapılan, üflemeli bir çalgıdır. Adı, İtalyanca’da “boynuz” anlamına gelen “corno” sözcüğünden türetilmiş. Antik Mısır, Roma ve Mezopotamya’da boynuzdan yapılan ilk örnekleri, işaret vermek ve avcılara yol göstermek için kullanılırdı. Kornonun gövdesini oluşturan boru, üflenen baş bölümden alt uca doğru kıvrılarak genişler ve çan biçimli kalak bölümüyle son bulur. Çağdaş kornonun boru uzunluğu yaklaşık 4,5 metredir. Üflenen ucunda koni biçiminde bir ağızlık vardır. Üzerinde flüt ya da klarnette olduğu gibi ses delikleri ya da üfleme dili yoktur. Dudaklar, ağızlığa dudağın yapısına göre bir pozisyonda yerleştirilir. Üflendiğinde borunun içindeki hava sütununun titreşmesinden ses elde edilir. Çıkan sesler üfleme sırasında dudakların duruş biçimine göre değişir. Dudaklar gevşek bırakılırsa bas sesler, gergin tutulursa tiz sesler elde edilir. Kornocunun dudak pozisyonunun milimetrik değişimleriyle sesler değişir. Bu bakımdan korno, çalınması çok güç ve yorucu bir çalgıdır. Ses alanı bakımından alto, bariton ve tenor olmak üzere üç türü vardır. Çağdaş kornonun ses genişliği ve teknik yapısı ilk örneklerinden bu yana gerçekleştirilen bir dizi gelişmenin ve yeniliğin sonucudur.
10. Keman
Keman diğer bir adıyla viyolon; viyola ve viyolonselin de bulunduğu violin ailesinin en yüksek tondan çalan, en küçük üyesi. Uzunluğu 60 cm. Almanca “geige”, Fransızca “violon”, İngilizce “violin”, İtalyanca “violino”dur. İsmi, telli çalgılar anlamına gelen ve Ortaçağ Latincesinde kullanılan bir kelime olan “vitula”dan türetilmiş. Yayla çalınan telli bir çalgıdır ve dört teli vardır. Keman yayına “arşe” denir. Arşede yapay ya da gerçek at kılının yanısıra ham misina, bağırsak, sentetik veya çelik de kullanılabilir. Ayrıca yayı daha düzgün hale getirmek ve sesi güzelleştirmek amacıyla arşeye, bala benzeyen fakat katı bir madde olan reçine sürülür. Özellikle soloda kullanılır ve eşlik görevi verilir. Hiçbir çalgıda olmayan ses rengiyle, çok zengin bir anlatım gücü vardır. Keman gibi yaylı enstrümanların kökeni, Orta Asya’nın göçebe ve atlı kültürlerinden geliyor. Kazak Kopuzu, buna örnek olarak gösterilebilir. Tüm bu enstrümanların yayları günümüzde de olduğu gibi eskiden de at kılından yapılıyordu. Bu müzik aletleri, Orta Asya’dan İpek Yolu aracılığıyla, Çin’e, Hindistan’a ve Orta Doğu’ya yayılmış. Bizanslılar, “lir” adı verilen ilkel bir keman çeşidi geliştirmişler. Günümüzün kemanı ise ilk olarak 14. yüzyılda Kuzey İtalya’da ortaya çıktı. Bu dönemden sonra keman Avrupa’da yayıldı. Enstrüman asıl biçimini korumakla birlikte 19. yüzyılda bazı değişikliklere uğradı. Çağdaş kemanda gövde ve sap daha uzun, köprü daha yüksek. Antik kökeni dışında keman bugün, klasik, caz, halk müziği, rock and roll, yumuşak rock vb. gibi pek çok müzik dalında müzisyenler tarafından severek kullanılıyor.
11. Ney
Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati’t-Türk adlı Türk kültür ve dilini anlatan eserinde aktardığına göre; üflemeli bir çalgı olan ney, “Sagu” denilen ve “Erler” için düzenlenen, ölüm, erdem ve acıları anlatan törenlerde kullanılıyor. “Ney”, yakın zamanlarda Farsça’ya geçmiş ve nâ veya nay (kamış) adını almış. Arap toplumunda da üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan “mizmâr” sözcüğü, (nefes borusu, ses organı anlamında) ney için de kullanılıyor. Türkçede ise hemen her zaman ney olarak anılmış. Kavimler Göçü’nden önceki zamanlardan kalan, Runik harflerle yazılmış Proto Türk Yazıtları zamanından kaldığı düşünülen adıyla Romanya’da “nayu” olarak biliniyor. Sümer toplumunda MÖ. 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, MÖ. 3000-2800 yıllarından kalan bugün Amerika’da Philadelphia Üniversitesi Müzesi’nde sergilenen neydir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılıyor. Günümüzde ney, Türk sazı olarak biliniyor ve bilhassa tasavvuf müziğinin bir simgesidir. Bir müzik aleti için kullanılan çalmak yerine, ney için “üflemek” tabiri kullanılır. Burada üflemenin mecazi bir anlamı vardır. Kaynağını İslam’da Allah’ın insanı yaratırken ruhunu üflemiş olmasından alır. Nasıl ki, flüt çalarken “tü”, yan flütte ise “fü” sesleri çıkıyorsa, ney üflenirken de ağızdan “hû” sesi çıkarılır. Hû ise Arapçada “O” demektir ve tasavvufta Allah, hiçbir talep manası taşımayan bu zamirle zikredilir.