Evet yanlış okumadınız başlığı. Müzik tarihin başlangıcından beri, pek çok kültürde ve inanışta insanları tedavi etmek için kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz de bugün Espas Sanat olarak sizleri tarihin sayfalarında biraz dolaştırarak müziğin tedavi edici gücü hakkında bir yazı okumaya davet ediyoruz.
Müziğin insan yaşamında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Her anımızda bize eşlik eden, yaşadığımız duyguları ifade etmemize yarayan, onları layığıyla yaşamamıza yardımcı olan, aynı zamanda düşüncelerimizi besleyen ve bu sayede kendimizi bulmamıza yardımcı olan bir araç müzik bizim için. En mutlu anımızda daha mutlu olduğumuz, en üzgün anımızda daha da dibe düştüğümüz, yorulduğumuzda dinlendiğimiz, uyuyamadığımızda uykuyu bulabileceğimiz bir yer müzik. İnsan ihtiyaçlarını gidermede ve hastalıkları tedavi edebilmede de en etkili ilaçlardan birisi. Sadece günümüzde değil, geçmişte de insanlar müziğin şifa gücünü keşfetmişlerdir. Örneğin, Yunan mitolojisine baktığımızda Apollo‘yu yani “Müzik ve Şifa Tanrısı”nı görürüz. Çünkü Apollon‘un Lir çalmasıyla insanları tedavi ettiğine inanılmıştır.
Eski Yunanlar müziği, ruhun eğitimi ve arınmasındaki en büyük sebep olarak kabul etmiştir. Yunan filozof Pisagor‘a göre hastalıklar ruhumuzdaki ve fizyolojimizdeki harmoninin düzensizliğinden meydana gelir. Müzik ise bu düzensizliği düzene soktuğu için iyileşmemize yardımcı olur. Öğrencilerine, bazı seslerin insan vücudunda yarattığı tepkileri öğretmiştir ve düzenli (harmonik) seslerin hastalıklara şifa olduğunu göstermiştir. Tıbbın babası Hipokrat da belirli tedavi araçlarının etkili olmadığı durumlarda müziği tedavi amaçlı kullanmıştır. Sokrat, seslerin bilinçaltına etkisini; Aristo ise duygular üzerindeki etkisini anlamlandırmaya çalışmıştır. Platon (Eflatun) ise müziğin insan ruhunun derinliklerine inerek insana huzur ve hoşgörü verdiğini keşfetmiştir. Kendisi aynı zamanda sağırlığı tedavi etmede trompet kullanmasıyla ünlüdür. Antik Yunan’da şifacılar epilepsi, depresyon, cinnet, katatoni, histeri, felç, afazi, romatizma, çeşitli ağrılar, veba, kızamık, kuduz gibi birçok hastalığı müziği kullanarak tedavi etmişir. Bunun yanı sıra birçok filozof müzik ile akıl hastalıklarını tedavi etmiştir. Frigler ise kronik hastalıklarda Frig tarzı obua çalmanın tedavi açısından önemli olduğuna inanırdı.
Eski Mısır‘da ise müzik, insanların sezgilerini uyandırmaya yardımcı olmuştur. Hastahanelerde hastaları iyileştirmek için girdikleri operasyonlardan önce hastaya müzik dinleterek onlara güç vermişlerdir.
Avrupa‘ya baktığımızda ise değişik örneklerle karşılaşıyoruz. Bir epilepsi hastası, nöbetin ilk anlarında bir müzik duymuş ve nöbet o aşamada kalmıştır. Krampları olan bir hasta piyanoyla tedavi edilebilmiştir. Savaşlarda ağır yaralanan ve bazı organlarını kaybeden hastalar müzik sayesinde ağrılarıyla baş edebilmiştir.
Eski Türkler’de Şamanlar hastaları tedavi edebilmek için müzikler ve danslar içeren ritüeller gerçekleştirirdi. Kopuz, Saz ve Davul da tedavi için kullanılan enstrümanlardı.
Gördüğünüz gibi müzik, tıp ve psikoloji terimlerinin bir arada kullanılması daha eskilere dayansa da, terapi olarak tanınması 13. yüzyıla dayanıyor. Ancak yine de müziğin bu etkisi İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru daha iyi anlaşılmaya başlandı. Hastahanelerdeki hastaların morallerini yerine getirmek amacıyla, onlara müzisyenler eşliğinde müzik dinletiliyordu. Bu sayede, müziğin iyileştirici gücü yeterince görülmeye başlandı ve 1977 yılında Amerika, müzik ve tedaviyi yani müzik terapiyi bir bilim dalı olarak kabul etti.
Peki müzik gerçekten bizi nasıl iyileştiriyor? Bu soruyu kısaca cevaplayalım: Evrendeki her şeyin belirli bir titreşime sahip olduğu biliniyor. İnsan vücudu da dahil. Bedenimiz bu titreşimler sonucunda çevreye bir enerji yayıyor. Kalp merkezde olmak üzere, 2,5 m çaplı rezonans alanı adı verilen bu enerji çemberi, bedenimizin dışına taşan bir elektromanyetik alandır. Rezonans kanunu ise, evrendeki her şeyin titreşimler aracılığıyla nasıl iletişime geçtiğini açıklar. Müzik ve şifa özelliği burada gözlemleniyor. Titreşimde bulunan bedenimiz, dışarıdan gelen ses titreşimleriyle etkileşime girerek vücudumuzdaki organları, kasları uyarıyor. Dışarıdan gelen seslerin titreşimi ve bedenimizin titreşimi bir uyum yakaladığında müziğin iyileştirici gücü ortaya çıkıyor. Uyumsuz titreşimler ise stres gibi olumsuz sonuçlara yol açabiliyor. Bu yüzden müzik terapisinde bu uyumu yakalamak oldukça önemli. Yani hangi durumlarda ne tür müziğin etkili olduğunu biliyor olmak, terapist için oldukça önemlidir. Kültürel müziklerin etkisinin daha çok olduğu gözlemlense de bütün müzik türlerinin terapötik etkisi vardır. Bununla beraber; farklı müzik türleri, nörolojik uyarım türlerinde farklılık gösterir. Mesela, klasik müzik daha çok rahatlatıcı etki yaratırken, rock müzik daha uyarıcı etkiye sahip olabilir. Kişilerin içinde bulundukları ruh durumları ve kişilik yapısı da bunları etkileyebilir.
Müzik dinlemek kadar, müzik yapmak da yani bu işin içinde aktif bir rol üstlenmek de müzik terapisinde oldukça önemli bir yer kaplıyor. Bunun için seçilen enstrümanlara da oldukça dikkat etmek gerekiyor. Çünkü rahatsızlıkların vücudumuzda etkilediği yerler oldukça farklılaşabiliyor. Her enstrümanın yaydığı titreşim ve ses aralığı da farklılaşabildiği için uygun aleti seçmek oldukça önemli. Antik kültürlerde Lir, Trompet, Obua‘nın tedavi etkisinden daha önce bahsetmiştik. Bunların yanı sıra Arp da yüzyıllardır tedavi amaçlı kullanılan bir enstrümandır. Bunun sebebi, sahip olduğu ses aralığının insan bedenindeki tüm bölümlere titreşim yayma özelliğinden geliyor. Bağışıklık sistemi, kronik ağrılar, depresyon ve stres üzerinde güçlü etkileri olduğu gözlenmiş. Flütün ise uyku problemlerine, anksiyeteye ve depresyona iyi geldiği biliniyor. Bunun en büyük sebebi, sesinin bize oldukça tanıdık gelmesinden kaynaklanıyormuş. Piyano da insanı dinginleştirmede ve rahatlatmada oldukça başarılı bir enstrüman. Klasik müziğin en büyük parçası olması belki de klasik müziğin rahatlatıcı etkisini artırıyordur. Vurmalı çalgıların da müzik terapisindeki yeri oldukça geniş. Alzheimer hastalarında kısa süreli hafızayı (Short Term Memory) güçlendirmek ve Parkinson hastalarında ise koordinasyonu sağlamaları açısından ritim egzersizleri oldukça işe yarıyor.
Müzikle terapi çocuklar için de oldukça önemli bir yere sahiptir. Çocukların çevreye uyum sağlaması, kendi benliklerini keşfetmeleri, kendilerini daha kolay ifade edebilmeleri müzikle sağlanabiliyor. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği yaşayan çocukların odaklanma problemlerini giderdiği gibi, mental kabiliyetlerini artırdığı da gözlenmiş. Otizmli çocukların hayat kalitelerini de müzik terapisiyle artırmak mümkün. Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklar genelde müziğe karşı oldukça duyarlıdır. Çevreye uyum sağlamaları, beden koordinasyonu ve bilişsel gelişimleri açısından müzikle terapi oldukça verimlidir. Bunun dışında okullarda çocukların okuma ve yazma becerilerinin gelişmesi için müzik etkili bir araçtır.
Uykusuzluk problemi çeken kişilerin uyku kalitesini artırmada müzik terapisinin yeri oldukça fazla. Uzun süreli insomnia hastaları; depresyon, bir şeyleri anımsamakta güçlük çekme, öğrenme zorluğu ve dikkat dağınıklığı gibi problemler de yaşar. Müzik terapisi uykuya dalma süremizi kısaltarak bu problemleri aşmamıza yardımcı oluyor.